GALİLEO’NUN GÖZÜ

19.09.2013 17:13

Dünyanının yuvarlık oluşu ve yörünge hareketiyle ilgili çalışmaları ile Copernicus’un “Güneş merkezli evren”  kuramına sağladığı katkıları,astronomi bilimine çağ atlatan fikir ve buluşları ile fizikten matematiğe ve gökbilime kadar bir çok bilime damgasını vurmuş büyük bir bilim adamı ve filozof Galileo Galilei. 16.Yüzyıl’ın o karanlık ve taassup  dolu yıllarında Engizisyon Mahkemeleri ile adeta cadı kazanına dönen Avrupa’nın ortasında,bilimin ve bilimsel gerçekliğin yılmaz savunucusu olan Galileo’yu bence asıl mühim kılan iki nokta var.

Birincisi,ilk Rölativite kuramını inşaa ederek Fizik Bilimi’ni başlatması eksenin de ve Bilimsel Bilgi’nin gerçek anlamda bir tutarlılık ve ısrarla her koşulda savunması açısından Galileo’nun “Modern Bilimin Kurucusu” olmasıdır.(Yazar Reşit Aşçıoğlu “Galileo Bilimsel Devrim” isimli kitabında -özellikle bu konu üzerinde- son derece özenle hazırlanmış bir Galileleo portresi kaleme almış.Keyifli anlatımı ve bilgi dolu satır aralarıya bu güzel eseri Galileo’yu derinlemesine araştırmak isteyen tüm okurlara öneriyorum.) Biz Galileo’nun bu yönünü başka bir yazıya konu olmak üzere bir yana bırakalım ve asıl üzerinde duracağımız ikinci noktaya gelelim.

Galileo’yu mühim kılan ikinci nokta pedagojiye olan büyük katkısıdır. Alexandre Koyre Galileo’nun “II Dialoga” isimli eseri için “ne tam bir astronomi ne de tam bir fizik kitabıdır,pedagojik bir kitaptır” diyor. Galileo’nun pedagojiye olan katkısını söylediği bir söz üzerinden ifade etmek isterim,diyor ki: “İnsana hiçbir şey öğretemezsin; öğrenmeyi ancak kendi içinde bulacağını öğretebilirsin” Galileo’nun bu sözü son derece manidar çünkü esas olarak öğrenme-öğretme ikilemine yada eğitimin felsefi tanımı gibi temel meselelere yöneldiğimizde karşımıza çıkan o büyük sorulardan birisine bu söz peşinen cevap veriyor.Kısa yoldan söyleyeyim Galileo insanın nasıl öğrenebileceğini öğrenmesine yardımcı olmaktan öteye bir şey yapılamayacağını iddia ediyor.

Burada da peşinen belirtmeliyim ki ben bu yaklaşımı olduğu gibi destekliyorum.Bilinenin ve kabul edilenin aksine bireylere öğretilemez ve fakat bireyler öğrenebilirler ki elbette öğrenen bir bireye yardım edilebilir.Burada iki ekolün çatışmasından yada rekabetinden söz edebiliriz.Bunlardan biri öğretme merkezli yaklaşım diğeri ise öğrenme merkezli yaklaşımdır.İşte bütün o kıyasıya mücadele bu zeminde sürüp gidiyor ! Öğretilen herşey henüz bir öğrenmeye bile dönüşmeden unutulup,yok olup giderken öğrenilen şeyler adım adım davranışa dönüşür ve davranışla hayat bulur. Yaparak ve yaşayarak öğrenme,bireye öğrenmeyi öğretme gibi beylik sözlerin kıyısından geçerek belirtmek isterim ki işin aslı bu kadar basit değil ! Değil çünkü bugün bizim halen üzerinde ısrar ettiğimiz öğretme merkezli yaklaşım bireylerde istendik davranış değişikliği oluşturma süreci olarak tanımlanan eğitim algısının pratik ifadesidir.İşte sorunda tam bu noktada başlıyor.Bireylere önceden belirlenmiş bazı davranışları kazandırmaya çalışıyoruz.Bunun tam olarak karşılığı bireye tasarlanmış bir benliği giydirmek demektir.

Oysa ki insanı merkeze alan modern yaklaşım eğitimi bireyin içsel mecrasını keşfederek onun akışına yardımcı olmak olarak görüyor. Öğrenme merkezli pratiğin felsefi kökü tamda budur ! Kısacası bugün yeryüzünde her türlü eğitim-öğretim pratiği sonuç itibariyle bu zeminde ikiye sınıflanır.Her faaliyet şu mihenk taşına vurulmalıdır : ” İnsan ve hayat için bir öğrenme mi?”

İlerleyen yaşlarında kör olmasına rağmen yazmaya devam eden Galileo anlatmaya çalıştığım meseleyi sadece pedagojiye yaptığı teorik katkılarla değil bu tavrıylada yüz yıllarca önce ortaya koymuş. Kör adamın gören gözleri bizlere insanın kendisi olmak için,hayat için,tutkuları için ve özgür bir ruh olmak yolunda yürüme azminin bir sonucu olarak öğrenme isteğinin,nelere kadir olabileceğini gösteriyor. Galileo’nun gözü yüz yıllar öncesinden bugünlere bakan bir metafor olarak bizleri izliyor.